Bakmakta olduğunuz tablo Hollandalı ünlü Rönesans ressamı Pieter Brueghel'e aittir. Tablo kabaca incelendiğinde merkezde bir ata koşulu sabanıyla tarlasını işleyen çiftçi dikkat çekiyor. Çiftçinin ilerisindeki çalılıkların içinde bir kafatası göze çarpıyor. Çiftçinin gerisinde koyunlarını otlatan bir çoban var. Deniz kenarında ise balık yakalamaya çalıştığı anlaşılan bir başka adam daha görülüyor. Deniz üzerinde büyük bir yelkenli, hareketsiz bir şekilde duruyor izlenimi uyandırıyor. Arkaya doğru uzanan deniz üzerinde uzaklarda birkaç yelkenli daha beliriyor. Denizin ortasında ise bir ada var. Arkada ise bir liman görünüyor.
(Youtube kanalımdan video halini de izleyebilirsiniz.)
Brueghel tarafından 1558 yılında yapılan bu tablo göründüğünden daha derin anlamlar içeriyor. Başta dikkati çekmiyor gibi görünse de deniz üzerinde bedeni batmış iki bacak görünüyor. İşte merkezde olmasa bile bu bacaklar tabloya adını veren Ikaros'a aittir.
İkaros'un hüzün dolu hikayesini Romalı şair Ovidius'un Dönüşümler (Metamorfozlar) adlı eserinden öğreniyoruz. Anlatılana göre; Yunan mitolojisinin en önemli zanaatkarlarından mimar Daidalos, elinden her iş gelen, hünerli bir ustadır. Yaptığı heykeller canlı gibidir. Daidalos, adı "acı çeken" anlamına gelen yeğeni Talos ile birlikte çalışır. Talos da ustası gibi yaratıcı bir yeteneğe sahiptir. Ölü yılanın dişlerinden testereyi icat etmiştir. Ancak Daidalos, Talos'un kendisinden habersiz bir icada imza attığını görünce çok kıskanır ve tutup Talos'u Atina'da Akropolisten aşağı atar. Talos düşerken bu durumu gören Athena oğlana acıyarak onu bir kekliğe dönüştürür. Daidalos ise bu cinayetten dolayı Atina dışına sürgün edilir. Daidalos, Girit'e gider ve Kral Minos'un sarayında işe başlar. Sarayda çalışmaya başlayan Daidalos'tan Kral'ın karısı Pasiphae sıra dışı bir istekte bulunur. Kralın karısı bir boğaya aşık olmuştur ve boğayla ilişkiye girmek ister. Daidalos'tan bu konuda yardım ister. Daidalos, bu isteğe karşı koyamaz ve nasıl bir şey yapabileceğini düşünür ve sonunda Pasiphae ancak bir ineğe dönüşürse bunun olabileceğine karar verir. Hemen çalışmalara başlayan Daidalos, tahtadan bir inek maketi yapar. Pasiphae'yi bunun içine sokar ve böylece Pasiphae boğayla birlikte olur. Ancak bu birleşimden boğa başlı, insan bedenli tuhaf bir yaratık olan "Minatauros"doğar. Daidalos, kralın bu durumu duyması ile bu yaratığı öldüreceğini bildiğinden onu saklamak için özel bir yer tasarlar. Karmaşık yollarıyla içinden çıkılması imkansıza yakın olan bir labirent (Labirentos) yapar ve yaratığı oraya yerleştirir. Ama bu durum uzun süre sır olarak kalmaz ve Kral Minos bir gün durumu öğrenir. Daidalos'u cezalandırır ve onu kendi yaptığı labirente hapseder. Bu kadarla da kalmayan Kral, Daidalos'un oğlu Ikaros'u da babasının yanına labirente kapatır.
Bu labirenti kendi oluşturan Daidalos, buradan çıkış için de gene kendi aklını kullanır ve buradan kurtulmanın tek yolunun uçmak olduğunu fark eder. Labirentin havalandırma deliklerine konan kuşların tüylerinden kendine ve oğluna birer çift kanat yapan Daidalos, tüylerin büyüklerini iplerle, küçükleri de bal mumuyla birbirine tutturur. Daidalos yaptığı bu kanatları hem kendine hem de oğluna takarak Girit'ten havalanır. Daidalos, oğlu Ikaros'a ne çok alçaktan ne de çok yüksekten uçmaması gerektiği konusunda uyarılarda bulunur. Güneş ışınlarına fazla yaklaşırsa bal mumu ile tutturulan kanatların birbirinden ayrılacağını ve denize düşeceğini söyler. Ancak uyarılar ne olursa olsun kişi, kendiyle baş başa kaldığındaki anın sorumluluğu kendisine aittir ve insan istese de istemese de haddini aşmaya meyillidir. Ikaros da babası ne kadar uyarıda bulunsa da takma kanatlarıyla doğaya meydan okuyarak havalandıktan sonra uçmanın tadını alır, babasının öğüdünü unutur, aydınlığa biraz daha yaklaşarak özgürleşmek ister ve olanlar olur. Daidalos tam kurtulduklarını düşünürken, Ikaros talimatları dışına çıkıp güneşe gerekenden fazla yaklaşınca yani sınırı aşınca kanatlarındaki bal mumu erir ve Ikaros denize düşerek boğulur...
Tablo incelendiğinde merkezi konumda olan toprağı işleyen çiftçi, sürüsünü otlatan çoban, ağını denize atan balıkçı kendi günlük işleriyle meşgul olmaktadır. Hiçbiri mitolojinin bu ünlü kişiliği Ikaros'un düşüşüyle ilgilenmez ve kendi işlerine kendilerini o kadar kaptırmışlardır ki dış dünyaya karşı kayıtsız kalmaktadırlar. Ikaros'un ölümüne rağmen Dünya her zamanki gibi dönmeye devam eder ve Ikaros'un düşüşü ve ölümü gündelik hayatlarına devam eden insanların en ufak ilgisini bile çekmemektedir. Hatta sıradan insanların bu kayıtsızlık durumları o kadar işlenmiştir ki dikkatli incelendiğinde tabloda çiftçinin ilerisindeki çalılıkların içinde zorla seçilebilen yaşlı bir adamın cesedi görülür. Burada Flaman bir atasözüne gönderme yapılır: "Bir adam öldü diye pulluklar durmaz."
Bir ayrıntı daha dikkat çeker. Denize doğru uzanan bir ağacın dalında denizde boğulan Ikaros'u izleyen bir keklik vardır. Bu keklik Ikaros'un babasının Akrapolis'ten aşağı atarak öldürdüğü Talos'u temsil eder.
İşte Brueghel bu tablo yoluyla bize hakikati ararken haddini bilmeyenlerin trajik sonunu göstermek istemiştir.Bu mitolojik hikaye bize insanın uçlarda değil merkezde (orta yol) olmasını, yani haddini bilmesini, sınırları aşmamasını, ölçülü olmayı ve kendini kontrol edebilmeyi öğütler. Ancak gençlere sadece öğüt vermekle işin bitmiyor; verilen öğütleri tutacak, özümseyecek ve hayatına mal edecek düzeye gelindiğinde bu öğütler işe yarar. Günlük hayatın labirentinden çıkmak, sınırları zorlamak isteyen isteyenler için bu trajik sonlu mitoloji bir derstir. Sınırları zorlarken had bilmenin ve kendini kontrol edebilmenin ne kadar gerekli olduğunu bize anlatmaktadır. Ayrıca bu tablo bize etrafımızda gerçekleşen sayısız ölüm, haksızlık, zulüm, kötülük gibi durumlara nasıl da kayıtsız kaldığımızı gösteriyor... Olan sadece olayı yaşayana oluyor, diğerleri işine ve yoluna hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor...
(Youtube kanalımdan video halini de izleyebilirsiniz.)
Çok güzel anlatmışsınız, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
SilKullandığınız kaynakları ekleyebilir misiniz acaba?
YanıtlaSil