Taşkınbilgist: DEPREM NASIL OLUŞUR?

15 Şubat 2020 Cumartesi

DEPREM NASIL OLUŞUR?











Deprem nedir? Neden ve nasıl olur? Depremin büyüklüğü ve şiddeti nedir ve nasıl ölçülür? Deprem önceden bilinebilir mi ya da engellenebilir mi? Ülkemiz neden bir deprem ülkesidir ve Ülkemizde deprem riski en yüksek yerler nereleridir? Sırasıyla bu soruları ele alalım… 

(Bu konuyu youtube kanalımdan izleyebilirsiniz. İzlemek için link..)


1. Deprem nedir? 


Üzerinde yaşadığımız yerküreyi, biz ne kadar hareketsiz gibi görsek de işin aslı öyle diğildir. Her gün üzerinde yürüdüğümüz, koştuğumuz yer küre, sürekli yükselerek, alçalarak, kıvrılarak ve bükülerek yer değiştirir. Bu süreç, ayaklarımız altında bulunan kayalardan oluşan litosfer, yani taş küre üzerinde, gerilimlere yol açar. Yüzlerce yıl devam eden bu gerilimlerin oluşturduğu enerji, ayaklarımız altında bulunan kayaların zayıf yerlerinde kırılmalarla aniden boşalır. İşte kırıklar, diğer adıyla fay hatları üzerinde biriken enerjinin, aniden boşalmasıyla oluşan titreşimlerin, sismik dalgalar halinde yayılarak yeryüzünü sarsmasına deprem diyoruz. 


2. Deprem neden ve nasıl olur? 


Depremin neden olduğunu anlamak için Dünyamızın yapısını bilmemiz gerekiyor. Bu konuda yapılan akademik çalışmaların sonuçlarına göre, yer küremizin dış kısmında kalınlığı 70 ile 100 km arasında değişen bir litosfer yani taş küre yer alır. Kıtalar ve Okyanuslar bu taş küre üzerinde bulunur. Taş kürenin altında ise kalınlığı 2900 km olan Manto tabakası bulunur. Manto tabakasının altında, Dünyamızın merkezinde de demir – nikel karışımı çekirdek bulunur. Dünyamızın yapısını kabaca tanıdıktan sonra, şimdi depremlerin neden ve nasıl olduğuna bakalım… 


Üzerinde yaşadığımız taş kürenin hemen altında Astenosfer denilen, eriyik halde üst Manto bulunur. Burada oluşan konveksiyon akımları, taş kürenin parçalanmasına ve yeryüzünün birçok levhaya bölünmesine neden olur. Bu süreç şu şekilde olur. Eriyik halde bulunan magma, radyoaktivite nedeniyle yüksek ısıya maruz kalır. Bu şekilde konveksiyon akımı oluşur. Oluşan bu konveksiyon akımı, üstte bulunan kaya parçaları üzerine uyguladığı baskıyla gerilmelere ve zaman içinde de, kaya üzerinde bulunan zayıf noktaların kırılmasına neden olur. Bu kırılmalar, aynı zamanda Dünya üzerinde irili ufaklı levhaların oluşmasına yol açar. Dünyamız üzerinde bulunan bu levhalar, eriyik haldeki Astenosfer üzerinde, tıpkı su dolu bir leğene atılmış tahta parçası gibi yüzer durumdadır. Bu levhalar insanların hissedemeyeceği bir hızla sürekli hareket ederler. 
İşte, yerkabuğunu oluşturan bu levhaların; birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri sınırları, dünya üzerinde depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkar. Dünyada olan depremlerin büyük çoğunluğu, bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında, dar kuşaklar üzerinde oluşur. 


Örneğin, Atlas Okyanusu boyunca astenosferdeki konveksiyon akımlarının nedeniyle levhalar birbirinden uzaklaşır. Bu uzaklaşma sırasında magma dışarı çıkar ve soğuyarak Atlantik Ortası Sırtının oluşmasına neden olur. Başka bir yerde ise iki levha birbirini sıkıştırır. Levhalardan biri diğerinin altında girerek magmaya karışır. Yani bir taraftan magma yeryüzüne çıkarak yeni karalar oluşurken, bir taraftan da eski karalar yitim alanına girerek yok olur. 


3. Deprem türleri nelerdir? 


Oluşum türlerine göre, depremler çöküntü, volkanik ve tektonik depremler olmak üzere üçe ayrılır. Bunların oluşumlarından kısaca bahsetmek gerekirse; 


Çöküntü depremleri: Yeraltında bulunan mağaraların birden çökmesiyle oluşan depremlerdir. Bunların hissedildiği alanlar oldukça sınırlıdır. Enerjisi ve verdiği zarar da azdır. Ülkemizde özellikle karstik arazilerin geniş yer tuttuğu Akdeniz bölgesinde görülebilir. 


Volkanik depremler: Bu tür depremler, yanardağ püskürmelerinin öncesinde veya sonrasında olan depremlerdir. Dar bir alanda hissedildiğinden verdiği zarar da azdır. Ülkemiz açısından baktığımızda ise; Türkiye’de aktif yanardağ olmadığı için volkanik deprem olmaz. 


Tektonik depremler: Asıl üzerinde duracağımız deprem türü, tektonik depremlerdir. Çünkü yeryüzünde oluşan depremlerin %90’ı bu tür depremlerdir. Bu tür depremlerde ilk sarsıntıdan sonra, gittikçe hafifleyerek tekrarlanan ve uzun süre devam eden deprem dizisi devam eder.

 
Tektonik depremlerin ortaya çıktıkları derinlikler, yeryüzüne verdikleri zarar üzerinde etkilidir. Sığ, orta ve derin olmak üzere, tektonik depremlerin odak derinliği üçe ayrılır. Yerin 0 – 60 km arasındaki derinlikte meydana gelen depremler sığ depremlerdir. Ülkemizde görülen depremlerin çoğunluğu sığ depremlerdir. 


Yerin 70 – 300 km derinliğinde olan depremler orta derinlikte depremler ve yerin 300 kmden daha derininde olan depremler de derin depremlerdir. 


4. Depremin odak derinliği ve dış merkezi nedir? 


Depremle ilgili bilinmesi gereken önemli kavramlardan biri depremin odak derinliğidir. Odak derinliği, yerin içinde deprem enerjisinin ortaya çıktığı alandır. Depremin odak derinliği, depremlerin yeryüzünde verdiği hasarı etkileyen önemli bir kavramdır. 


İkinci olarak bilinmesi gereken kavram ise Dış merkezdir. Dış merkez, odak noktasına en yakın olan yeryüzündeki alana verilen isimdir. Bu alan depremin en çok hasar verdiği ve en şiddetli hissedildiği alandır. 


5. Deprem dalgası nedir ve en yıkıcı dalgalar hangileridir? 


Deprem anında, blokların ani olarak kayması ile deprem dalgaları üretilir ve bunlar kayaçlar içerisinde odaktan çevreye doğru yayılırlar. Deprem dalgaları P dalgaları, S dalgaları ve yüzey dalgaları olarak üç gruba ayrılır. 


P dalgası: Deprem ölçüm cihazına ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre saniyede 1.5 ile 8 km arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna paraleldir. Yıkım etkisi düşüktür. 


S dalgası: Deprem ölçüm cihazına ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60’ı ile %70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır. Yıkım etkisi yüksektir. 


Yüzey dalgası: Dünyanın yüzeyi boyunca yayılan, P ve S dalgalarından sonra deprem ölçüm cihazına ulaşan ve depremlerde esas hasarı ortaya çıkaran dalgadır. 


6. Deprem nasıl ölçülür? 


Depremler olduğunda, medyada iki farklı kavram duyarız. Bunlar depremin büyüklüğü ve şiddeti. Örneğin, ülkemizin yaşadığı en büyük deprem felaketlerinden biri olan ve 30 bin civarında insanımızı kaybettiğimiz 17 Ağustos 1999 depreminin büyüklüğü 7.4 iken şiddeti ise bazı yerlerde IX – X olarak ölçülmüştü. Peki, TV’lerde ya da internette sıklıkla duyduğumuz büyüklük ve şiddet tam olarak neyi ifade ediyor, gelin ayrımına bakalım. 


Depremin büyüklüğü, depremin merkezinde açığa çıkan enerjidir. Büyüklük, belli bir zaman diliminde sismogram üzerinden kaydedilen, deprem dalgalarının genliğinin logaritmasıdır. Bu enerjinin ölçülmesinde beş farklı yöntem kullanılıyor. Örneğin, yakın zamanda yaşadığımız Elazığ depreminin büyüklüğünü, AFAD 6.8 olarak açıklarken, Kandilli rasathanesi 6.6 olarak açıkladı. Burada kurumlar arasında oluşan fark bir hatadan değil, kullanılan ölçme yöntemlerinden kaynaklanıyor. 


Kandilli Rahathanesine göre en güvenilir yöntem, Moment Büyüklüğüdür. Bu, hesaplanması en karmaşık yöntem ve 4’ün üzerindeki depremler için kullanılıyor. Bunun dışında en çok kullanılan diğer bir yöntem, çoğumuzun da adını duyduğu Rihter tarafından geliştirilen ve Rihter ölçeği olarak bilinen Yerel büyüklük yöntemidir. Bu yöntemde ses dalgaları ölçülerek, depremin büyüklüğü ortaya çıkarılıyor. Ancak bu yöntem şiddetli depremlerde işe yaramıyor. Bu arada rihter ölçeği bir alet değil, depremin büyüklüğünü tanımlayan matematik formülüdür. 


Bu iki temel yöntem dışında; süreye bağlı büyüklük yöntemi; yüzey dalgası büyüklüğü yöntemi ve son yöntem de cisim dalgası büyüklüğü yöntemidir. 


1900lerden günümüze kadar kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960’ta Şili’de meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki depremdir. Ülkemizde ise yaşanan en büyük deprem 26 Aralık 1939’de yaşanan ve 33 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği 7.9 büyüklüğündeki Erzincan depremidir. 


Depremin şiddeti ise, depremin insanlara, yapılara, çevreye ve yeryüzüne verdiği hasardır. Yani, deprem sırasında insanların uykudan uyanması, eşyaların hareket etmesi veya yıkılması gibi hasarlar üzerinden hesaplanır. Bunlar rihter ölçeği gibi matematiksel değil, uzun yıllar sürecinde gözlemsel olarak elde edilen bilgilere dayalıdır. Şiddetin ölçülmesi için 12 şiddet derecesinden oluşan Mercalli Şiddet Cetveli hazırlamıştır. Bu dereceler romen rakamıyla gösterilir. 


7. Öncü ve artçı deprem nedir? 


Ana depremden önce olan, daha küçük sarsıntılar öncü depremlerdir. Ana depremi izleyen daha küçük sarsıntılar dizisi ise artçı depremdir. Artçı depremlerin belli bir süresi yoktur. Bu bir günde olabilir bir yılda… 


8. Depremin zamanı bilinebilir mi? 


Günümüz koşullarında depremin önceden bilinmesi mümkün değildir. Halk arasında yaygın olan, depremler genellikle gece olur, gibi bir söylem de son derece hatalıdır. Deprem günün veya gecenin her anında olabilir. Yine bir iddia, depremler öncesinde bunaltıcı bir hava olur düşüncesi de tamamen hatalıdır. Çünkü depremler, her türlü iklim koşulunda gerçekleşebilir. Dolaysıyla depremlerle hava durumu arasında bir ilişki yoktur. 

1. Depremin önlenmesi mümkün mü?


Günümüz teknolojisiyle depremlerin önlenmesi mümkün değil. Biz depremlere karşı sadece önlemler alarak depremlerin verebileceği zararların en aza indirebiliriz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder