Taşkınbilgist: TCG Atılay Denizaltısı ve Suyun Altında Sessizliğe Bürünenler

19 Nisan 2018 Perşembe

TCG Atılay Denizaltısı ve Suyun Altında Sessizliğe Bürünenler



Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dönemin Başbakanı Celal Bayar'a 17 Ocak 1938 tarihli gönderdiği notta şöyle diyordu: "Yeni dört denizaltı gemimiz için bildirdiğimiz isimler şunlardır: Saldıray, Batıray, Atılay, Yıldıray. Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaatindeyim. Manaları; Türkçe olan bu kelimelerin kendisindedir." İşte Atılay'ın kısa süren hikayesi böyle başladı.




İsim babası Atatürk olan bu denizaltılarımızdan Atılay, İstanbul Taşkızak tersanesinde inşa edilerek törenle 1939'da denize indirilen 80 metre uzunluğunda ve 52 mürettebat kapasiteye sahipti. 





Binbaşı Sadi Gürcan komutasındaki Atılay, yeni cihazların kontrol edilmesi maksadıyla Donanma Komutanlığı'ndan istenir ve İstanbul'dan yola çıkarak Çanakkale'ye gelerek demirler. Çanakkale'de sabah saat 8.00 ile 9.00 arasında yeni cihazlar hakkında mürettebata brifing verilir. Ardından Atılay denizaltısı, öğleden sonra saat 14.30'da Çanakkale Morto koyundan dalış yaparak boğazı geçer, bir daha su yüzüne çıkmaz ve haber de alınamaz. 





Atılay denzialtısının zamanında varacağı yere ulaşmaması üzerine deniz komutanı ve ihbar istasyonu komutanı harekete geçerek denizde arama yapılır. Yapılan aramalar sonucunda akşam 20.30 sıralarında Atılay'ın battı şamandırası bulunur. İhbar istasyonu komutanı Fatih Karayel, şamandıradaki telefonu alır, içeridekilerle iletişim kurmaya çalışır, telefon çalışmasına rağmen içeriden ses gelmez. 




Atılay'da 38 denizcimiz bulunur ve hepsi 14 Temmuz 1942 tarihinde şehit olur. Atılay personelinden o gün için botla kumanya almaya giden Er Ahmet Bağdat tek kurtulan kişidir. Atılay denizaltısının neden battığı ise bir muamma olarak kalır, tabi yeri de bulunamaz, çünkü yaklaşık 80 metre denizin altındadır. Dolaysıyla denizaltı 38 denizcimize mezar olur.  



Ahmet Bağdat


Olayın üzerinden 52 yıl geçtikten sonra, 1994 tarihinde Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı'nın desteğiyle, vakfın yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda önemli bir araştırmacı olan Selçuk Kolay ve ekibi, 2,5 aylık bir çalışma sonucunda Atılay'ın batığına ulaşırlar. Sahilde yaklaşık 6 km uzaklıkta ve su yüzeyinin 68 metre altında bulunan Atılay'ın batığı üzerinde yapılan incelemeler neticesinde, denizaltının kıç bölgesinde yaklaşık 2 metrelik bir delik tespit edilir. Böylece Atılay denizaltısının Çanakkale Savaşlarında İngilizler tarafından döşenen ve orada kalan bir mayına çarptığı ve bu nedenle battığı kesinleşir. 


Denizcilerimizin neden kurtulamadığı soruları ise hep akılları kurcaladı. Denzialtıdaki iki adet battı şamandırasının da salınmış olması, uzmanların bir kısmı tarafından patlamadan sonra denizcilerimizin hayatta olduğu şeklinde yorumlandı. Ancak deniz üstünde bulunan şamandıraların aydınlatma lambalarının kırılmış olması, bunların denizcilerimiz tarafından gönderilmediği, patlamanın yarattığı sarsıntı ile yerlerinden kendiliklerinden çıktığı şeklinde askeri uzmanlarca yorumlanıyor. 


İkinci akla gelen soru, 70 veya 80 metreden denizcilerimiz çıkamaz mıydı? sorusudur. Uzmanlar bugünkü teknolojiyle bunun mümkün olduğu ancak o zamanki teknoloji ve denizcilerimizin donanımı ile bunun yapılamayacağını belirtiyorlar. 


Bir diğer soru, denizaltının birden fazla bölümden oluştuğu ve bu bölümler arasında su ve hava geçirmez kapıların olduğu gerekçesiyle arkada gerçekleşen bir patlama sonrasında öndeki bölmelerdeki mürettebatın nasıl hayatta kalamadığı şeklinde. Bu konuda askeri uzmanlar, savaş ve herhangi bir tehlike olmadığı müddetçe aradaki bölmelerin kapılarının açık olduğunu ve bu nedenle ani patlama sonrasında geminin çok hızlı bir şekilde suyla dolarak denizcilerimizin hayatlarını kaybetmelerine neden olduğunu ifade ederler. 


Atılay denizaltı faciası, Türk Milletini derinden sarsar. Olaydan sonra oğlunu kaybeden bir babanın yazdığı mektup ise Türk Milletinin büyüklüğünü yansıtır. Mektup şöyledir




"Aziz Generalim 

14 Temmuz Günü verilen bir vazifeyi ifa ederken bir daha su yüzüne çıkamayarak şahadet eden oğlum Halil'in şahadetinden dolayı olan taziyenize teşekkür ederken vatan ve millet uğrunda yetmiş yılın mihnet çizgilerini alnında taşıyan ve yıllarca toprakla güreşen onu yenen başta ecdadından tevarüs ettiği askerlik ruh ile dört harbin hatıralarını vücudunun muhtelif yerlerinde saklayan bu ihtiyaç reçber bu acıyı da yener. 



Yetiştirmekte olduğum diğer yedi evladım ile vatan için verilecek en ufacık vazife uğruna koşmağa ve fedayı cana amade olduğumu da arz eder aziz milletimin sağlık ve selametine dua ederek sizin ve diğer büyüklerimizin başımızdan eksilmemesini ulu tanrıdan diler bilvesile saygı ve hürmetlerimi sunarım.  


Atılay deniz altı gemisinde şehit olan güverte eri Halil Babası Şaban Küçük. Tirebolu-Bada Köyü




Dönemin ses sanatçılarından Hamiyet Yüceses'in eşi Başçavuş Fethi Yüceses de Atılay denizaltısında şehit olur. Hamiyet Yüceses eşinin arkasından şu şarkıyı seslendirir: 

"Gitti de gelmeyiverdi 

Gözlerim yollarda kaldı 

Hele nazlım nerde kaldı 

Ne zaman ne zaman gelir "  



14 Temmuz 1942 tarihinde Cumhuriyet tarihimizdeki ilk denizaltı faciası olarak Atılay Milletimiz üzerinde oldukça derin bir üzüntü bırakmıştır. Deniz üstündeki görevi bu şekilde sona eren Atılay'ın yeni görevi, 38 denizcimize mezar görevi yapmaktadır. 



Şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhlarınız şad olsun.  Türk Milleti sizleri asla unutmayacak... 


(Paylaşarak daha fazla kişinin okumasına ve toplumun bilinçlenmesine katkı sağlayabilirsiniz. Takip edebilir, yorum yapabilirsiniz.)



4 yorum:

  1. Murat bey sayenizde bilgileniyoruz emeğiniz için teşekkür ederim sağ olun var olun

    YanıtlaSil
  2. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, sizi de benim bloguma beklerim.
    www.erhantigli.blogspot.com

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten güzel bir yazı. Bu tür bilgilendirici yazılar sayesindr bilgimize bilgi katıyorsunuz.��tebrikler.��

    YanıtlaSil