Taşkınbilgist: Milgram Deneyi - Otoriteye Neden İtaat Ederiz?

2 Şubat 2018 Cuma

Milgram Deneyi - Otoriteye Neden İtaat Ederiz?

İnsanlar otoriteye neden ve ne noktaya kadar itaat eder? Ya da şöyle soralım: Düşünceleriniz ve vicdanınızla çelişen bir durumla karşılaştığınızda otorite size bu durumu devam ettirmenizi söylediğinde ne tepki verirdiniz? Otoriteye itaat edip devam mı ederdiniz, yoksa reddedip durumu sonlandırır mıydınız?


Sosyal psikolojinin en çok ses getiren deneylerinden biri 1961 yılında Stanley Milgram adlı bir sosyal psikolog tarafından uyum ve itaat üzerine yapılır. Araştırmacının amacı ise insanların görüşleriyle ve vicdanlarıyla çelişen unsurların varlığında otoriteye nasıl ve ne noktaya kadar boyun eğdiklerini göstermektir.

Milgram'ı böyle bir deney yapmaya iten neden de oldukça ilginçtir. II. Dünya Savaşı'ndan savaş suçlusu bulunan ve Arjantin'de yakalanan bir Nazi subayı olan Adolf Eichmann yargılama esnasında "ben sadece bana verilen emirleri yerine getiriyordum" şeklindeki savunması dünyada büyük yankı uyandırır ve Milgram'a böyle bir deney için fikir verir.

Milgram işe denekleri bulmakla başlar. Rastgele deneklerin bulunması gerekmektedir. Bunun için el ilanları bastırılarak bir saatliğine 4 dolar verilecek öğrenme ve hafıza üzerine bir araştırma yapılacağını bir araştırmaya denekler arandığı söylenmektedir. 

Yaşları ve meslekleri farklı denekler bulunur. Deneklere cezanın öğrenme üzerine etkileriyle ilgili bir araştırmaya katılacakları söylenir. Burada araştırma için bir soru da oluşturulur. Soru "İnsanlar öğrenme sırasında yaptıkları hatalarda cezalandırılırlarsa daha iyi öğrenirler mi?" şeklindedir. Araştırma da iki denek bir de gözlemci vardır. Deneklerden biri öğretmen biri de öğrenci rolünde olacaktır. Bunu da kura ile belirlerler. Tabii ki kura bir kurmacadan ibarettir. Deneklerden biri araştırmacının işbirlikçisidir ve her zaman öğrenci olur. Tabii ki gerçek denek kura ile böyle olduğunu sanır. Önce deneyin kuralları anlatılır. Öğretmen önce öğrenciye kelime çiftlerinin olduğu uzun bir liste okuyacaktır. Ardından öğrenciye kelime çiftlerinden birini okuyacak, öğrenci ise öğretmenin söylediği dört şık içinden doğru kelime çiftini bulacaktır. Doğru cevap veremezse öğretmen elektrik verecektir. Voltaj her yanlışta 15'er volt artarak 450 volta kadar gitmektedir. Deneğe elektrik akımının öğrenciye herhangi bir zarar vermediği sadece acı verdiği söylenir. Sonra öğretmen rolündeki deneğe bir miktar şok verilir ki bu deney sırasında vereceği şokun acısını deneyimlemesi içindir. Ardından öğrenci rolündeki işbirlikçi öğretmen rolündeki deneğin gözleri önünde sandalyeye oturtulur ve elektrik devresi üzerine yerleştirilir.

Öğrenci, öğretmenin göremeyeceği ama sesini duyabileceği bir odaya koyulur. Öğretmenin önünde bir elektrik akımı kontrol paneli vardır. Üzerinde şok düzeyleri yazar; hafif şok, orta şok, kuvvetli şok, ciddi şok ve tehlikeli şok XXX şeklindedir. Yani tehlikeli şok ki bu 450 volt oluyor üç defa verilirse kişi ölüyor. 


Deney başlıyor. Önce öğretmen öğrenciye uzun kelime listesini okuyor. Daha sonra soru cevap bölümüne geçiliyor. Öğrenci olan işbirlikçi önce sorulara doğru cevaplar verirken bir süre sonra yanlış cevaplar vermeye başlıyor. Yanlış cevaplardan sonra öğretmen olan denek 15'er voltluk elektrik akımını veriyor. Başlangıçta öğrenciden küçük iniltiler gelirken bir süre sonra diğer odadaki öğrenci her elektrik akımı verildiğinde acı içinde çığlıklar atmaya başlar. Voltaj arttıkça öğrenci acı içinde devam etmek istemediğini haykırır. Acı içinde sesler çıkarır, haykırır, ağlamaya başlar, 300 volt üzerine çıkınca son sesiyle acı içinde haykırır, 330'lara geldiğinde kalbi sıkıştığını söyler ve durmaksızın yalvarır, daha üst voltajlarda bu şekilde devam eder...


Öğretmen rolündeki denekler ise hiç rahat değildirler. Bazı denekler deneyi durdurup parayı iade edebileceklerini söylerler. Deneklerde içinden söylenmeler, dudaklarını ısırmalar, stress, korku, kekeleme, gerginlik gibi belirtiler görülmeye başlar. Böyle durumlarda yanlarında bulunan gözlemci onlara dört tane komut verir:
1. Lütfen devam ediniz.
2.Deney gereği devam etmeniz gerekiyor.
3.Deneyin tamamlanabilmesi için devam etmeniz gerçekten önemlidir.
4.Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.

Eğer bu bu komutlara rağmen denek hala durdurmak istiyorsa deney gerçekten sonlandırılır. 

Milgram, deneye başlamadan önce insanların böyle bir durumda kaldıklarında nasıl tepki vereceklerini ölçmek için Yale Üniversitesi'de 100 öğrenci ve 40 akademisyen ile anket yapar. Katılımcılar, deneklerden tamamına yakınının 150 volttan daha fazlasını vermeyi reddedecekleri tahminin de bulunurlar. Sadece %1'in 450 volta kadar çıkabileceğini öngörmüşlerdir. 

Araştırma sonucu ise oldukça korkutucudur:
Farklı ekonomik ve kültürel ortamlardan seçilen 40 denekten hiçbiri 300 volttan önce deneyi terk etmedi.

40 denekten 26'sı 450 volta kadar çıktı. Yani katılımcıların %65'i araştırmanın sonuna kadar devam edip 450 voltluk elektriği sırf otorite öyle dedi diye öğrenciye vermişlerdir. Deney dünyanın farklı ülkelerinde ve şehirlerinde - Münih, Roma, Güney Afrika, Avustralya gibi. Hatta Çiğdem Kağıtcıbaşı ülkemizde yapar - yapıldı ve hep benzer sonuçlar çıktı. Bazı ülkelerde 450 volta çıkma oranı %85'lere kadar çıktı. 

Deneyden en masum kişilerin bile uygun ortam oluştuğunda kişilik değişimine uğrayabildikleri, destekçi bulan kişilerin sadistleşebileceği, bir kişinin bile desteğinin ya da engellemesinin diğerlerini etkilemede etkin rol oynayabildiği ortaya çıktı. 

Milgram buradan yola çıkarak iki teori geliştirir:

Törecilik Teorisi: Birey karar alma konusunda uzman ve kabiliyetli değilse karar vermeyi gruba ya da hiyerarşik düzene bırakmaktadır. 
Aracılı Durum Teorisi: Bireyin başkasının isteklerini yerine getirmesinden dolayı kendini sorumlu görmemesidir. 

Buradan çıkarılabilecek başka bir durum ise;
Adil dünya inancı: Bu inanca göre evren adildir ve insanlar hak ettiklerini yaşamalıdır. İyi insanların başına iyi, kötü insanların başına kötü şeyler gelir. Denekler de kurbanın başına gelenlerin kurbanın bir özrünün sonucu olduğuna inanmaktadırlar. Eğer soruları bilseydi akıma maruz kalmayacaktı. 

Sorumluluğu pay etme: Başlangıçta deney gözlemcisinin "Bir şey olursa bütün sorumluluk bende" demesi denekleri rahatlattı. Çünkü ortaya çıkabilecek hiçbir kötü sonuçtan sorumlu olmayacak olmaları içlerini rahatlattı. Bu durum ise Nazi subayının "ben sadece Führer'in emrini yerine getiriyordum" demesini açıklıyor.
  
Milgram'ın deney hakkındaki yorumu da hayli dikkat çekici: "Sıradan bir vatandaşın sırf bir deneysel bilim insanı öyle emretti diye başka bir insana ne kadar acı çektirebileceğini test etmek amacıyla Yale Üniversitesi'nde basit bir deney düzeneği kurdum. Deneyde, katılımcıların başkalarının canını yakmamak yönündeki en kuvvetli ahlaki dürtüleri, amansız bir otorite tarafından kışkırtıldı. Ve kurbanların çığlıkları katılımcıların kulaklarında çınlarken, kazanan taraf çoğunlukla otorite oldu. Araştırmanın sonucunda ortaya çıkan en önemli ve açıklanmaya muhtaç bulgu, yetişkin insanların bir otoritenin komutlarını neredeyse sonuna kadar uygulamak konusunda aşırı derecede gönüllü olmalarıdır. Sadece işlerini yapan sıradan insanlar herhangi bir kişisel husumetleri olmasa bile korkunç bir yıkım sürecine alet olabilirler. Dahası, yaptıkları şeyin yıkıcı etkileri apaçık ortada olduğunda bile temel ahlak standartlarıyla uyuşmayan eylemlerde bulunmaları istendiğinde çok az insan otoriteye direnebilecek dirayete sahiptir."

Tabi bu deney sonrası Milgram'a tepkiler çığ gibi büyür. Denekler üzerinde kalıcı hasarlar bırakmış olabileceği söylenir. Milgram da bunu merak eder ve araştırmaya katılan deneklerle tekrar iletişime geçer. Deneklerin %85'i gibi ezici bir çoğunluğu deneye katılmaktan dolayı mutlu olduklarını söylerken sadece %15'lik bir kısımı kararsız kalmıştır. Hatta deneklerden bazıları gönüllü asistanlık yapmayı teklif ederken büyük bir bölümü de bu tür çalışmaların devam etmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. 

Sonuç olarak deney; en sıradan insanların bile otoritenin emri altına girdiklerinde neredeyse her şeyi yapabileceklerini, hiyerarşik bir zincire dahil olarak en büyük kötülüklerin bir parçası haline gelerek tüm etik kuralları kenara rahatlıkla itebileceğini göstermiştir. Sadece küçük bir azınlığın otoriteye karşı gelebilecek seviyede olduğunu göstermiştir. 

Kendi eylemlerimizden sorumlu olduğumuzu unutmadan insanların içinde bulundukları kötü durumlarla ilgili yorum yapmaktan kaçınmakta fayda var. Daha önemlisi ise ben olsam asla yapmam demeyi hemen bırakın. Uygun koşullar oluştuğunda çoğumuz, çoğu şeyi yapabilmekteyiz. 

Kaynaklar: 
Milgram, Stanley (1963). "Behavioral Study of Obedience". Journal of Abnormal and Social Psychology 67 (4): 371–8.
Milgram, Stanley (1965). "Some Conditions of Obedience and Disobedience to Authority". Human Relations 18 (1): 57–76. 
KhanAcademy. Milgram İtaat Deneyi. Youtube. 
The Milgram Experiment Full Films on Youtube.
Görseller google görsellerden ve videolardan alınmıştır. 


3 yorum:

  1. Otoriteye boyun eğmedim hiç. eğmeye de niyetim yok çünkü tanrı insanın içindeki vicdandır...bişey yanlışsa şayet, içimdeki tanrı beni azaptan azaba sokar midemi burkar ve onu yapmamı engeller.onun için rahatlıkla diyorum ki BEN OLSAM ASLA YAPMAZDIM VE YAPMAM.Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkürler. O zaman azınlıkta kalan kişilerdenseniz. :)

      Sil
  2. Stanford hapishane deneyinde de bir takım üniversite öğrencilerine verilen yetkiler onları sadisleştirmişti. Elbette hiç kimse bu kadar acımasız olabileceğine kanât getirmez ama elimize otoriter bir güç geçmeden bunu anlayabileceğimizi sanmıyorum. Umarım bende azınlıkta kalan kişilerdenimdir. Çünkü böyle bir acımasızlığı yapabileceğimi sanmıyorum ama bu güç elime geçmeden nasıl birine dönüşebileceğimi kim bilebilir ki? Aynı şekilde tüm insanlar için bu böyledir.

    YanıtlaSil