Suskunluk Sarmalı Kuramı, Elisabeth Noelle- Neumann tarafından geliştirilen ve kamuoyunu ele alan bir iletişim kuramıdır.
Neumann bu kuramı, Almanya'daki seçimler öncesi kamuoyu araştırmaları sırasında Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar arasındaki oy farkını ölçümlerken geliştirir. Ona göre bir tartışmada önemli olan argümanların niteliği değil, onları dile getiren tarafların toplumca algılanan gücüdür. Karşıt tarafı tehdit edebilecek kadar güce sahip olanın argümanı niteliksiz bile olsa galip gelecektir.
Bu kurama göre kişi veya gruplar eğer fikir veya inançta azınlıkta ya da yalnız olduklarını düşünüyorlarsa çeşitli korkularından dolayı çoğu zaman sahip oldukları gerçek düşünce ve inançlarını dile getirmekten kaçınırlar. Ancak görüşlerinin paylaşıldığını ya da destek göreceklerini düşünüyorlarsa düşüncelerini dile getirirler.
(Konuyu video olarak izleyin.)
İnsanlar genelde belli bir görüşün toplumda ne kadar geçerli olduğunu kitle iletişim araçlarını takip ederek belirlerler. Eğer bu kişilerin görüşlerine kitle iletişim araçlarında yeterince yer verilmiyorsa görüşlerinin toplumun geneli tarafından kabul gören bir görüş olmadığını düşünürler. Kitle iletişim araçlarının çoğunluğu, belli bir düşünceyi dile getirme eğilimindedir. Bu durum insanlar üzerinde toplumdaki genel kanı-düşünce iklimine ilişkin çoğu kez yanlış bir algıya yol açar. Oluşturulan bu genel iklime aykırı düşünceye sahip olan insanlar toplumdan veya bulunduğu sosyal çevreden dışlanacağı düşüncesiyle görüşünü dile getirmez.
Kişi içinde bulunduğu topluluktaki herkesin kabul ettiği bir görüşü kabul etmese bile suskun kaldığında kendi görüşü daha az yaygın ve geçerli sayılacaktır. Bu bastırılmış düşünceler ve sessizlik bir süre sonra büyür ve suskunluk sarmalının oluşmasına yol açar. Genelden farklı görüşlere sahip olan insanlar giderek seslerini duyurmada ya da düşüncelerini paylaşmada daha az istekli olur ve kitle iletişim araçlarında dillendirilen sadece belli bir kesimin görüşü olan düşünceler baskın ve doğru olarak algılanır. Buna en güzel örnek Almanya'da 1933 yılında yapılan seçimlerde oyların sadece %37'sini alarak iktidara gelen Hitler'in, kısa sürede toplumun geri kalanını susturmayı başarması gösterilebilir.
İnsanların görüşlerinin ve inançlarının ne kadar kabul gördüğüyle ilgili genel bilgi edindiği kitle iletişim araçları sadece küçük bir azınlığın çıkarları doğrultusunda yayın yaptığı sürece aslında farklı görüşe sahip olan büyük bir çoğunluğun kendi görüşlerini özgürce yayma cesaretini kıracaktır. Burada egemen olan azınlık kendi görüşünü çoğunluğun görüşüymüş gibi ortaya koyduğunda farklı düşünenler çoğunlukta bile olsalar bunu bilmedikleri için dışlanma, elindekileri kaybetme, çıkarlarını yitirme veya cezalandırma korkusuyla susacak ve bu nesilden nesile aktarılacaktır.
Genelden farklı düşünen bu insanlar düşüncesi bir başkası tarafından dillendirildiğinde ona destek olurlar. Suskunluk sarmalı kuramının en kayda değer noktası burasıdır. Çünkü bu sarmaldaki kişiler uygun koşullar oluştuğunda bu sarmaldan çıkabilmektedirler. Suskunluk sarmalı kuramına göre dışlanma korkusu olmayanlar ya da bunu göze alan kişiler toplumu değiştirme gücüne sahip olabilirler. Bu kişiler ise genelde sanatçılar, reformistler ve bilim insanlarıdır.
Suskunluk Sarmalını Kıranlar?
Tarihte suskunluk sarmalından çıkan kişilerden biri Sokrates'tir. Felsefenin önemli bir mihenk taşı olan Sokrates, döneminde içinde yaşadığı toplumu uyandırmaya çalışmış, ancak Atinalıların tanrılarına inanmamakla ve gençleri yoldan çıkarmakla suçlanıp ölüm cezasına çarptırılmıştır.
Hindistan'da Mahatma Gandi, İngiltere'ye karşı bağımsızlık ışığını yakan yani suskunluk sarmalından çıkan kişi oldu ve "pasif direniş" ile yıllarca süren mücadelenin sonunda Hindistan bağımsızlığını kazandı.
Suskunluk sarmalını bozan bir diğer kişi de Mandela'dır. Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi yıkarak yerine herkesin eşit şekilde temsil edildiği bir demokratik yönetim için mücadele etti. Bu süreçte vatana ihanetle suçlandı, hapse atıldı, 27 yıl hapis yattı. Ancak sonunda kazandı ve 1993'te Nobel Barış Ödülü'nü aldı. Güney Afrika'nın ilk siyahi başbakanı oldu.
Amerika'da siyahlara karşı oldukça fazla ayrımcılık vardı. Otobüslerde ön sıralara oturmaları yasaktı. Orta sıralara da ancak beyazlar yoksa oturabilirlerdi. Hatta otobüse fazla sayıda yolcu binerse siyahlar inmek zorundaydı. Bu düşünce genel kabul görmüştü. Ta ki Rosa Parks isimli siyahi bir kadın 1 Aralık 1955 tarihinde otobüse binene kadar... Rosa Parks, yerinden kalkmamış ve suskunluk sarmalını bozan ilk kişi olmuştu. Bu eylemiyle karakola götürülmüş, yargılanmış, ancak siyahilerin haklarını alabilmesinin yolunu açmıştı. Nitekim Rosa Parks'ın başlattığı hareket meyvesini verdi ve siyahiler yıllar içinde haklarını aldılar.
Bizim için en değerli örnek ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün başlattığı bağımsızlık mücadelesidir. I. Dünya Savaşı'nı kaybetmiş bir İmparatorluğun düşmana koşulsuz teslim olmasını kabul etmemiş ve suskunluk sarmalını bozan kişi olmuştur. Ulusal Bağımsızlık Savaşını başlatarak başarıya ulaşmasına liderlik etmiştir.
Aslında suskunluk sarmalının kökenlerini evrimsel süreçte aramalıyız. Toplumcu homo sapiens, sosyal gruplar halinde yaşadığı ortama uyum sağlayabilmiştir. Bundan dolayı da doğamız gereği yaşadığımız toplumun onayını alma ve yaşadığımız çevreye uyum sağlama gereksinimi içine giriyoruz. Bu da suskunluk sarmalına yol açıyor. Bu durumdan kutlumak için dışlanma korkusunu yenmemiz ve aidiyet kaygısı yaşamaktan vazgeçmemiz gerekiyor.
Suskunluk sarmalını kıranlar olmamız dileğiyle...
(Takip edebilir, yorum yapabilir ve paylaşabilirsiniz.)
(Takip edebilir, yorum yapabilir ve paylaşabilirsiniz.)
Kaynak:
Boz, A. A. (1999). Kitle iletişim araçları ve suskunluk sarmalı. Ankara Üniverstiesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 32(1). 41-48.
Irvan, S. (1997). Suskunluk sarmalı kuramı ve Elisabeth Noelle-Neumann'nın özgeçmişi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. 6, 421- 450.
Suskunluk sarmalı günümüzde çoğu kişide var olan bir durum ve bu durum devam ettiği sürece aslında insanlar desteklemediği düşünceleri benimsemekte. Homo sapiens toplumcu olabilir ve insanlar her zaman toplumun düşündüğünün doğru olduğuna inanabilir. Fakat ben kendimi tanıdığımdan beri açık sözlülükle düşüncelerimi dile getirmiş ve toplumun ne halt düşündüğünü umursamamış biri olarak görüyorum. Tabiki bu demek olmuyor ki toplumsal değerlerimizden vazgeçmeliyiz. Ama toplumun ne düşündüğü bizim gerçekten kayda değer doğrularımızı değiştirmemeli. Şunu unutmamak gerekir ki toplum her zaman doğruyu düşünmez. Bir düşünün lütfen şu an sahip olduğunuz dini yada herhangi bir konudaki düşüncelerinizi. Bu düşüncelerinizi etkileyen kişiler sizce ne kadar doğru ne kadar çıkarı için uğraşmayan birileri veya biri. Hayatımızı başkalarının çıkarları uğruna doğru olmayan ama doğru diye yuturulan düşünceleriyle gerçekleştirmek zorunda değiliz. Toplum her zaman doğruyu düşünmez. Eğer her zaman doğruyu düşünecek olsalardı o zaman ortaya Mandela, Rosa Parks,Gandi ve bizim için en önemli değer olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıkar mıydı?
YanıtlaSilDaha anlatacak çok şey varfakat konuyu uzatmadan bitireyim.
Blog yazarının dediği gibi "Suskunluk sarmalını kıranlar olmamız dileğiyle..."
Saygılar...
Suslunluk sarmalından kurtulmanın başka bir yolu var mı?
YanıtlaSilSuslunluk sarmalından kurtulmanın başka bir yolu var mı? Biraz erken cevap verirseniniz sevinirim final sorum.
YanıtlaSilGenelden farklı düşünen insanlar bu sarmaldan çıkabilirler. Suskunluk sarmalı kuramının en kayda değer noktası burasıdır. Çünkü bu sarmaldaki kişiler uygun koşullar oluştuğunda bu sarmaldan çıkabilmektedirler. Suskunluk sarmalı kuramına göre dışlanma korkusu olmayanlar ya da bunu göze alan kişiler toplumu değiştirme gücüne sahip olabilirler. Bu kişiler ise genelde sanatçılar, reformistler ve bilim insanlarıdır.
YanıtlaSil