Türk halkı olarak kahve içmeyi oldukça severiz.
Hatta o kadar severiz ki özel pişirme tekniğine sahip Türk kahvemiz bile
vardır. Kahvenin saklanmasından kokusuna, pişirme ateşinden köpüğüne kadar
dikkat ederiz. Peki, burada bir soru soralım kendimize. Kahve içmek sadece
kahve içmek midir? Belki çoğumuza göre cevap “Evet”tir. Ancak şeyleri daha
geniş bağlam içinde değerlendirebilen bir sosyoloğa göre kahve içmek sadece
kahve içmek değildir. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim…
Aslında günlük yaşam
içinde bize hiçte ilginç görünmeyen “kahve içmek eylemi” üzerine
söylenebilecek pek çok şey var. Ünlü sosyolog Anthony Giddens’ın farkındalık
kazandırdığı bu eyleme yakından bakmaya ne dersiniz?
İlk önce, kahvenin yalnızca bir içecek olmadığını
söyleyebiliriz. Kahvenin bizim gündelik toplumsal etkinliklerimizin bir parçası
olarak simgesel bir değer taşıdığını bilmeliyiz. Çünkü kahve içmekten daha
önemli olan kahve içmenin törensel boyutudur. Düşündüğümüzde kahve içmek için
bir araya gelen iki insan, kahve içmekten ziyade bir araya gelmek ve sohbet
etmekle ilgilenir. Bizim toplumumuzda özellikle “Bir fincan kahvenin kırk
yıl hatırı vardır” sözü kahvenin toplumsal etkileşim açısından ne denli öneme
sahip olduğunu göstermesi bakımından bulunmaz bir kanıttır. Tabi kahve içmişken
fala baktırmadan da olmaz. Bu ise insanların içlerini diğer insanlara açarak
rahatlamasına ve insanlar arasındaki duygudaşlığın gelişmesine ortam hazırlar. Buradan
hareketle kahve içmenin insanlar arasındaki etkileşimi kolaylaştıran ve insanları
birbirine yaklaştıran törensel bir uygulamanın parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Kahvenin içinde bulunan kafein maddesi insanlar
üzerinde uyarıcı bir etkiye sahiptir. İnsan beyni üzerinde fazladan uyanıklık
sağlar. Bu ise yoğun iş temposu içinde çalışan insanlar ve sınav zamanlarında
sabahlamak zorunda kalan öğrenciler için oldukça önemlidir. Ayrıca içinde
bulundurduğu kafein ile kahve alışkanlık yapar. Genelde keyif verici ve
alışkanlık yapan sigara ve alkol gibi maddeler toplum tarafında onaylanmazken
kahve içmek bu kapsamda değerlendirilmez. Bu yüzden çoğu insan tarafından kahve
tiryakileri uyarıcı madde kullananlar diye görülmezler. Bu şekilde hem keyif
verici bir madde kullanıp hem de toplum tarafından dışlanılmamış olunur.
Bir diğer önemli nokta ekonomik boyutudur. Bir
fincan kahve içen birisi farkında olmadan dünyanın bütününe yayılan karmaşık
bir toplumsal ve ekonomik ilişkiler yumağının içinde yer alır. Güney Amerika ve
Afrika gibi yoksul ülkelerde üretilen kahve, büyük oranda zengin ülkelerde
tüketilerek zengin ve yoksul ülkeleri ticari yönden birbirine bağlayan bir
köprü işlevi görür. İlginç gelebilir ama kahve, petrolden sonra uluslararası
ticaretteki en değerli maldır ve üretildiği ülkelerin dış ticaretinde en önemli
kazanç kapısıdır. Daha da önemlisi bu ülkelerde yaşayan yüz binlerce insan için
kahve üretimi yaşamlarını sürdürmek için önemli bir iş kapısıdır. Kahvenin üretiminden
tüketimine kadar geçen ilişkiler ağında insanlar ile kültürler arası etkileşimi
sağlaması, insanları ve kültürleri birbirine yaklaştırması da büyük öneme sahiptir.
Dikkate değer bir yönü de tarihsel boyutudur. Bir
fincan kahve, bizi geçmişteki toplumsal ve ekonomik gelişme süreçlerine götürür.
Batı kültüründe önemli bir yere sahip olan kahvenin geçmişi Ortadoğu'dur yani bizim
coğrafyamızdır. 19.yylın sonlarından itibaren sömürgecilik faaliyetlerine
paralel bir şekilde Avrupa’ya taşınan ve önceleri seçkinler arasında moda olan
kahve daha sonraları yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Sömürgecilikle
birlikte küresel bir boyut kazandığı ve sömürgeleştirilmiş bölgelerde üretilip
Batı ülkelerine taşındığı tarihsel boyutta unutulmamalıdır.
Son olarak kahve “markalaşmış” ve “siyasallaşmış”
bir ürün olarak güncel tartışmaların merkezinde yer alır. İnsanların hangi
çeşit kahveyi içecekleri ve nereden satın alacakları konusundaki tercihleri
yaşam biçimlerine göre şekillenmektedir. Örneğin tüketiciler “şirketleşmiş”
Starbucks gibi kahve zincirleri yerine “bağımsız” kahvehaneleri tercih
edebilirler. Burada asıl önemli olan “tüketicilerin kararları”dır. Tüketiciler
insan hakları ve çevre konusunda geçmişleri pek parlak olmayan belirli
ülkelerden gelen kahveyi boykot edebilirler. Bu durum insanların dünyanın
herhangi bir yerinde ortaya çıkan sorunlara nasıl tepkiler verdiklerini görmek
bakımında kayda değer bir durumdur.
Aristoteles “İnsan
doğası gereği bilmek ister” der. Çevremizdeki insanlarla kahvemizi yudumlarken
bunun sadece bir kahve olmadığını bilmek bize bir farkındalık kazandıracaktır.
Belki bizler bir sosyolog değiliz ve onlar kadar hayatın içindeki şeylerdeki
çok boyutluluğu göremeyebiliriz. Ancak kahve örneği günlük ve sıradan gibi
görünen bir eylemimiz ardındaki süreçleri göstermesi bakımından önemlidir. Bu
örnek bizim için hayata ve olaylara karşı farkındalığımızın oluşmasında bir
hareket noktası olabilir.
Kaynak:
Giddens, A. (2012). Sosyoloji. 1.Baskı. İstanbul: Kırmızı Yayınları. (ss. 38 - 42)
(Beğendiyseniz paylaş butonundan arkadaşlarınızla paylaşarak daha çok kişinin bilgilenmesine katkı sağlayabilirsiniz.Bu konuyla ilgili duygu, düşünce ve sorularınızı altta yorumlar kısmına yazabilirsiniz.)
Aslında günlük yaşam içinde bize hiçte ilginç görünmeyen “kahve içmek eylemi” üzerine söylenebilecek pek çok şey var. Ünlü sosyolog Anthony Giddens’ın farkındalık kazandırdığı bu eyleme yakından bakmaya ne dersiniz?
İlk önce, kahvenin yalnızca bir içecek olmadığını söyleyebiliriz. Kahvenin bizim gündelik toplumsal etkinliklerimizin bir parçası olarak simgesel bir değer taşıdığını bilmeliyiz. Çünkü kahve içmekten daha önemli olan kahve içmenin törensel boyutudur. Düşündüğümüzde kahve içmek için bir araya gelen iki insan, kahve içmekten ziyade bir araya gelmek ve sohbet etmekle ilgilenir. Bizim toplumumuzda özellikle “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü kahvenin toplumsal etkileşim açısından ne denli öneme sahip olduğunu göstermesi bakımından bulunmaz bir kanıttır. Tabi kahve içmişken fala baktırmadan da olmaz. Bu ise insanların içlerini diğer insanlara açarak rahatlamasına ve insanlar arasındaki duygudaşlığın gelişmesine ortam hazırlar. Buradan hareketle kahve içmenin insanlar arasındaki etkileşimi kolaylaştıran ve insanları birbirine yaklaştıran törensel bir uygulamanın parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Kahvenin içinde bulunan kafein maddesi insanlar
üzerinde uyarıcı bir etkiye sahiptir. İnsan beyni üzerinde fazladan uyanıklık
sağlar. Bu ise yoğun iş temposu içinde çalışan insanlar ve sınav zamanlarında
sabahlamak zorunda kalan öğrenciler için oldukça önemlidir. Ayrıca içinde
bulundurduğu kafein ile kahve alışkanlık yapar. Genelde keyif verici ve
alışkanlık yapan sigara ve alkol gibi maddeler toplum tarafında onaylanmazken
kahve içmek bu kapsamda değerlendirilmez. Bu yüzden çoğu insan tarafından kahve
tiryakileri uyarıcı madde kullananlar diye görülmezler. Bu şekilde hem keyif
verici bir madde kullanıp hem de toplum tarafından dışlanılmamış olunur.
Bir diğer önemli nokta ekonomik boyutudur. Bir fincan kahve içen birisi farkında olmadan dünyanın bütününe yayılan karmaşık bir toplumsal ve ekonomik ilişkiler yumağının içinde yer alır. Güney Amerika ve Afrika gibi yoksul ülkelerde üretilen kahve, büyük oranda zengin ülkelerde tüketilerek zengin ve yoksul ülkeleri ticari yönden birbirine bağlayan bir köprü işlevi görür. İlginç gelebilir ama kahve, petrolden sonra uluslararası ticaretteki en değerli maldır ve üretildiği ülkelerin dış ticaretinde en önemli kazanç kapısıdır. Daha da önemlisi bu ülkelerde yaşayan yüz binlerce insan için kahve üretimi yaşamlarını sürdürmek için önemli bir iş kapısıdır. Kahvenin üretiminden tüketimine kadar geçen ilişkiler ağında insanlar ile kültürler arası etkileşimi sağlaması, insanları ve kültürleri birbirine yaklaştırması da büyük öneme sahiptir.
Dikkate değer bir yönü de tarihsel boyutudur. Bir
fincan kahve, bizi geçmişteki toplumsal ve ekonomik gelişme süreçlerine götürür.
Batı kültüründe önemli bir yere sahip olan kahvenin geçmişi Ortadoğu'dur yani bizim
coğrafyamızdır. 19.yylın sonlarından itibaren sömürgecilik faaliyetlerine
paralel bir şekilde Avrupa’ya taşınan ve önceleri seçkinler arasında moda olan
kahve daha sonraları yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Sömürgecilikle
birlikte küresel bir boyut kazandığı ve sömürgeleştirilmiş bölgelerde üretilip
Batı ülkelerine taşındığı tarihsel boyutta unutulmamalıdır.
Son olarak kahve “markalaşmış” ve “siyasallaşmış” bir ürün olarak güncel tartışmaların merkezinde yer alır. İnsanların hangi çeşit kahveyi içecekleri ve nereden satın alacakları konusundaki tercihleri yaşam biçimlerine göre şekillenmektedir. Örneğin tüketiciler “şirketleşmiş” Starbucks gibi kahve zincirleri yerine “bağımsız” kahvehaneleri tercih edebilirler. Burada asıl önemli olan “tüketicilerin kararları”dır. Tüketiciler insan hakları ve çevre konusunda geçmişleri pek parlak olmayan belirli ülkelerden gelen kahveyi boykot edebilirler. Bu durum insanların dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan sorunlara nasıl tepkiler verdiklerini görmek bakımında kayda değer bir durumdur.
Aristoteles “İnsan
doğası gereği bilmek ister” der. Çevremizdeki insanlarla kahvemizi yudumlarken
bunun sadece bir kahve olmadığını bilmek bize bir farkındalık kazandıracaktır.
Belki bizler bir sosyolog değiliz ve onlar kadar hayatın içindeki şeylerdeki
çok boyutluluğu göremeyebiliriz. Ancak kahve örneği günlük ve sıradan gibi
görünen bir eylemimiz ardındaki süreçleri göstermesi bakımından önemlidir. Bu
örnek bizim için hayata ve olaylara karşı farkındalığımızın oluşmasında bir
hareket noktası olabilir.
(Beğendiyseniz paylaş butonundan arkadaşlarınızla paylaşarak daha çok kişinin bilgilenmesine katkı sağlayabilirsiniz.Bu konuyla ilgili duygu, düşünce ve sorularınızı altta yorumlar kısmına yazabilirsiniz.)
Ayyy kahve candır can. Onsuz bir hayat düşünemiyorum.
YanıtlaSilKatılıyorum. Artık kahve içerken daha farklı anlamlarla içeceğinizden eminim. :)
Sil